Çocuk terapisinin yetişkinlerden en büyük farkı çocukların terapiye kendi istekleriyle değil bir yetişkinin veya ebeveynlerinin yönlendirmesiyle katılmalarıdır. Çocuklar her zaman kolaylıkla işbirliğine yanaşmayabilirler. Bu durum terapist ile hasta-danışan arasındaki iletişimi daha farklı boyuta taşır.Çocuk ve ergen terapisinde amaç; oluşan veya oluşabilecek duygusal ve davranış problemlerinin çözülmesi kadar ileri yaştaki ruhsal yapının ve kişilik özelliklerinin yapılandığı bu dönemin en sağlıklı şekilde desteklenmesidir.
Çocukluk ve ergenlik yılları gelişimin çok hızlı olduğu dönemlerden biridir ve bu hızlı gelişime bazen uyum sağlamakta güçlükler yaşarlar. Çocuklar gelişimsel süreçlerinde bazen zorlanmalar yaşarlar ve bu zorlanmaları duygusal, davranışsal problemlerle kendisini belli eder. Bunun en temel nedeni ise çocukların yetişkinler gibi kendilerini konuşarak ifade edememesidir. Bu problemleri davranış değişiklikleri ile anlatarak bir nevi yardım isterler.
Çocuklarda ortaya çıkan başlıca davranış problemleri tırnak yeme, alt ıslatma, öfke nöbetleri, uyku sorunları, beslenme sorunları, ayrılma anksiyetesidir. Çocukların bu tip davranışları bir nevi yardım isteme çağrısıdır. Bu tip sorunlarda çözüme yönelik bir adım uzun zaman boyunca atılmaz, görmezden gelinirse, farklı sorunlarından da ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu nedenle problemler süreğen hale gelmeden bir uzmana danışmalı gerektiğinde terapi sürecine başlamalıdır. Bu yardım çocuğun gelişimsel sürecine destek olacak ve bu süreci mutlu-sağlıklı bir şekilde atlatmasını sağlayacaktır. Çocuk terapileri, oyun terapisi, fillial terapi gibi hizmetlerden oluşmaktadır. Süreçte çocukla yapılan terapinin yanı sıra ebeveynler de sürece aktif aktif olarak katılmalıdır. Ebeveynlere yönelik psikoeğitimler düzenlenmektedir.
• Öncelikle aileden çocuklarıyla ilgili kapsamlı bilgi alınır.
• Aile ile ilgili kapsamlı bilgiler toplanır.
• Çocuk ile görüşme başlar.
• Eğer terapist gerekli olduğunu düşünürse çocuk testlerini uygulayabilir.
• Ebeveynlerle belirli aralıklarla görüşmeler yapılarak bilgi verilir ve psiko egitim verilir.
• Gerekli görülürse çocuğun en uzun zamanını geçirdiği yer alan olan okulla iletişime geçerek işbirliği yapılır.
• Çocukla terapi sürecinde; Oyun Terapisi, Kum Tepsi Terapisi, Bilişsel Davranışçı Terapi, EMDR Terapisi, Sanat Terapisi, Psikodrama, Çözüm Odaklı Terapi, Aile Terapisi terapistin öngörüsüne bağlı olarak kullanılabilir. En sık kullanılan yöntem ise Oyun Terapisidir.
Bağlanma Sorunları: Kaçıngan, dirençli, bağlanan çocuklardır. Kaçıngan bağlanan çocuklar, anne odadan ayrıldığında etkilenmemiş davranır, anne geri döndüğünden anneden özellikle kaçmaya çalışır ya da anneyi yok sayar. Kaygılı bağlanmış çocuklar ise anne odaya döndüğünde annenin kucağından ayrılmaz.
Uyku Düzeni: Çocuklarda uyku problemini çözmek için bu sorunun temelinde yatan nedenin anlaşılması gerekmektedir. Örneğin çocuk uyku apnesi, kolik ya da aile içi sorunlar nedeniyle uyku sorunu yaşıyor olabilir. Sorunun nedenin tespit edilmesi iyileştirici süreç için atılacak ilk adımdır.
Yemek Alışkanlığı: Çocuklarda yeme problemlerinin görülmesinin pek çok nedeni olabilir. Çocuk sevgi ihtiyacını yemek yemeyerek karşılamayı öğrenmiş olabilir. Çünkü yemek yemediğinde bakım veren kişi yemek yemesi için arkasından koşar, ağzına kaşık tutar yani ilgi görür.
Tuvalet Eğitimi: Okula Başlama-Uyum: Okula başlama anneden ilk ayrılık anlamına gelmektedir. Çocuğun korktuğu şey aslında okul değil anneden ayrılmak, terk edilme korkusudur. Uzman desteği ile bu süreç sağlıklı bir şekilde yürütülebilir.
Çocukluk Mastürbasyonu Ev-Okul Değişikliği: Çocuklar alıştıkları düzenden ayrılıp yeni bir ortama girdiklerinde kaygılanırlar ve bu çocukta içe kapanma, saldırganlık, okula gitmemek isteme şeklinde cevap bulabilir. Burada anne babanın sakin kalarak, sosyal destek sistemini geliştirmesi ve bir uzmandan destek alması faydalı olabilir.
Tikler Gecikmiş Konuşma: Çocuğun konuşma gelişiminin beklenenden çok daha yavaş şekilde seyretmesidir. Bu durum, zihinsel yetersizlik, işitme kaybı, görme özrü ve uyaran eksikliği başta olmak üzere pek çok nedene bağlı olabilmektedir. Vakit kaybetmeden bir uzmanla görüşülmelidir.
Alt Islatma (Enürezis): Fizyolojik olarak mesanenin gelişmemesi, stresli günlük yaşam, diyabet, duygusal sorunlar başta olmak üzere pek çok şey alt ıslatmaya neden olabilmektedir.
Kardeş Kıskançlığı: Kardeşlerinin birbirlerini sevmemelerinden değil, her iki çocuğun da anne-babanın sevgisini daha çok istemesinden kaynaklanır.
Kayıp-Yas: Kayıp ve yas hayatımızın her döneminde bizi etkileyen bir olgudur. Kaybedilenin yakınlık derecesi, çocuğun yaşı yasın derecesini etkiler. Çocuğun kaygılarını gidermek önemlidir. Bundan sonra çocuğa ne olacağı, hayatının nasıl olacağı doğru bir şekilde aktarılmalı ve güven verilmelidir. Uzmandan destek almak süreci sağlıklı bir şekilde atlatmaya katkı sunmaktadır.
• Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
• Risk İçeren Davranışlar
• Çocuk ve Ergenlerde Performans Kaygısı
• Sınav Kaygısı
• Özgül Öğrenme Güçlüğü
• Stres Yönetimi Öfke Kontrolü
Ergenlik dönemi en karmaşık dönemlerden biridir. Birey artık çocuk değildir ancak yetişkin de değildir. Bedensel, duygusal, zihinsel ve hormonel olarak çok hızlı bir değişim yaşanır ve birey bu karmaşık, hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanmalar yaşamaktadır. Bazen de ani gelişen yaşam olayları bu zorlanmalara neden olur. Kazalar, afetler, yas durumları vb. Bu gibi durumlarda terapi desteği ergen için çok kıymetlidir. Anne- babanın eleştirel dünyasında ergen kendini anne babaya kanıtlama ihtiyacı içerisindedir, terapistin ona sunduğu koşulsuz kabul çok farklı ve geliştirici bir deneyim sunmaktadır. Ergen bu süreçte kendini bulma çabasındadır.
• Ergen ve ailenin birlikte olduğu bir görüşmede detaylı bilgiler alınır.
• Genç ile görüşme başlar ve önbilgiler toplanır.
• Eğer terapist gerekli olduğunu düşünürse ergene testler uygulayabilir.
• Ergenle görüşmeler gizlilik esasına bağlı olarak paylaşılamaz. Yalnızca gidişat ile ilgili bilgiler verilebilir.
• Gerekli görülürse çocuğun en uzun zamanını geçirdiği yer alan olan okulla iletişime geçilerek işbirliği yapılır.
• Terapi sürecinde;
Bilişsel Davranışçı Terapi, Varoluşçu Terapi, EMDR Terapisi, Sanat Terapisi, Psikodrama, Grup Terapisi, Çözüm Odaklı Terapi, Aile Terapisi sıklıkla kullanılan terapi yöntemleri arasındadır ve terapistin öngörüsüne bağlı olarak uygun görülen teknik kullanılabilir.
• Ergenlik döneminde anti-sosyal davranışlar
• Ergenlikte kaygı bozukluğu/Anksiyete Riskli Cinsel Davranışlar:
• Ergenlik döneminde yaşanan cinsel ilişki erken cinsel deneyim olarak adlandırılır.
• Ergenlikten yaşanan cinsel ilişki cinsel yolla bulaşan hastalıklar, istenmeyen gebelik ve duygusal- fiziksel olarak cinselliğe hazır olmama gibi problemlere yol açabilir.
• Travmalar Ergenlikte yaşanan ölüm-kayıp-yas süreçleri
• Ergenlik dönemi depresyonu Ergenlikte obsesif- takıntılı davranışlar
• Sınav kaygısı: Kaygı kişinin aslında hayatını doğrudan tehtid etmeyen ancak kişinin üzerine düşündüğünde çokça stres olduğu bir süreçtir. Aslında kaygı yaratan sınavın kendisi değil sınav öncesi, sınav anı ve sonrasında olacaklardır.
• Sosyal fobi
• Sosyal kaygı
• Ergenlikte madde kullanımı: Ergenler madde kullanımı açısından riskli bir grubu oluşturmaktadır. Bu yüzden erken tanı ve tedavi önemli rol oynamaktadır.
• Ergenlik dönemi davranış problemleri
• Ergenlikte öfke ve saldırganlık, hızlı değişen duygu durumları
• Ergenlikte suç işleme, çalma davranışı
• Ergen birey- aile arasında işbirliği sağlanması aile arasındaki çatışmalar ve iletişim problemleri
İnsan, kendini güvende hissetmeyi isteyen ve konforu arayan bir canlıdır. Örneğin içinde yaşadığımız evin konforu, kışın dışarıdaki soğuktan bizi korur. İlk insanları düşünelim bir yağmur yağdığında mağaraya (konfor alanına) sığınma ihtiyacı duymuşlardır. Bu durum ilkel insanlardan bu yana vardır. Tıpkı İnsan diğer canlılara göre en uzun süre bağımlı yaşayan ve korunmaya muhtaç varlıklardan biridir.
Bir kuzu doğduğu andan itibaren yürüyebilirken bir insanın yürümesi yaklaşık bir yılı bulur. Bu geçirdiği süreçte bebek annesine (bakım verene) neredeyse yapışmış şekildedir. Beslenmesi, uyuması tümüyle annesi tarafından karşılanır. Hastalandığı anlarda her zaman annesinin ilgi ve sevgisine muhtaçtır. Doğumdan önce annenin karnındaki göbek bağı ile başlayan bağlanma bu bakımla pekişir ve bakım veren-çocuk arasında yoğun bir oksitosin (bağlanmayı sağlayan bir hormon) salgılanır. Hal böyleyken bebek için annesinin yanı ilk ‘’güvenlik’’ duygusunun tadıldığı bir alan haline gelmektedir.
Annenin kısa süreliğine yanından ayrılması bile nesne sürekliliğini kazanmamış bir bebek için korkunçtur. (Nesne sürekliliği, bebeğin bir nesneyi kendisi görmediğinde yok olduğunu zannetmesi demektir. Örneğin bebekler bir topu gözlerinin önünde sakladığınızda yok olduğunu düşünür.) Çocukluk dönemi sevgi, hasret ve mutlulukla andığımız zamanlarda olsa çocukken bir şeyleri abartma eğilimimize de bağlı olarak annemiz bizi teyzemize kısa süreliğine bile bıraksa bu bizde terk edilmişlik hissi uyandırabilir. Ayrı kaldığımız süre uzadıkça kaygımızın da dozu artmaktadır. Bu tür terk edilme korkuları yaşamak yetişkinlik de yaşanacak kaygı bozukluklarının habercisi/temeli olabilmektedir.
Okula gitmek de çocuklar için evden ilk defa uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Çocuk okulda ilk kez dış dünyaya merhaba der ve sağlıklı bir süreç geçirirse annesinden sonraki güvenli durağı haline gelir. İlkokul öğretmenlerimizi düşünürsek birçoğunun ismi, görüntüsü ve bize olan yaklaşımı ilk günkü gibi zihnimizdedir. Bu anıların ve hatırlamaların olumlu, sevgi ve güvene dayalı bir ilişkiye ait olması çocuğun okula olan yaklaşımını epey etkilemektedir.
Okul fobisi ya da bir diğer adıyla okulu reddetme çocuğun yoğun kaygı ve korku ile birlikte okula gitmeyi reddetmesidir. Bu çocuklarda görülen belirtiler kaygılı, endişeli, çabuk etkilenen, duygusal yoğunluk (okula gitme vakti geldiğinde ağlama, küsme, öfke nöbetleri) karşıdakinin duygularını fazla önemseme, karın ağrısı, terleme, kusmadır. Ailesi çocuğun evde kalmasına izin verdiği anda tüm belirtiler ortadan kaybolabilir, bunun nedeni ise stres yaratan durumun ortadan kalkmasıdır. Yine bu çocuklarda en çok görülen bağlanma tipi kaygılı bağlanma tipidir. Bu bağlanma tipi ise bağlanma nesnesinden (genelde anneden) ayrılmaya karşı yoğun bir direnç ile karşılık bulmaktadır. Genellikle bu durum okul döneminde fark edilir ya da okul öncesinde fark edilse bile görmezden gelinir.
Okul fobisinin alenen görünen nedenin ne olduğu fark etmeksizin temelde anneden ayrılma korkusu yatmaktadır. Bu da nevrotik bir aile modelini işaret etmektedir. Ailedeki bireyler birbirine bağımlıdırlar ve her an bir aile üyesine bir şey olacağı kaygısını taşırlar. Bu kaygıya annenin ilgisinin küçük kardeşe yönelme ihtimali eşlik eder. Çocuk adeta annesinin elinden kayıp gideceğini ve o küçük kardeşin kendisinin yerini alacağı korkusunu taşır. Bazen de anne baba arasındaki bir tartışma bu kaygıyı ortaya çıkarır
Bakım verenin kendi kaygı ve ihtiyaçlarını sürekli olarak çocuğa yansıtmasıdır. (Örneğin bir anne sürekli olarak ‘’ O benden asla ayrılamaz, hemen ağlar beni ister’’ diyorsa burada kendi ‘’özlenme’’ ihtiyacını çocuk üzerinden ifade ediyor olabilir. ) Çocuğun okula hazırlanmaması, okul öncesi dönemde okula yönelik bir hazırlığın yapılmamış olması. Çocuğu sürekli ikaz eden ve her an başını derde sokacakmış hissi yaratan ebeveyn. (Sakın derste konuşma öğretmen çok kızar/döver vb.) Çocuğun yaşamındaki önemli bir değişiklik (anne/ babanın boşanması, yeniden evlenmesi, taşınma, afet olayları, kayıp(yas) zamanları) Yeni bir kardeşin dünyaya gelmesi (Kardeşin kendisine verilen sevgiye sahip olacağı korkusu) Okul ortamının tehdit edici olması (Azarlayıcı öğretmen ve okul personeli) Çocuğun ders anlatma, söz alma gibi ders içi aktivitelerde zorlanması, yapmadığında azarlanması. Aşırı koruyucu anne. Annenin çocuğu sarıp sarmalaması, çocuğun gelişimsel olarak yerine getirebileceği şeyleri de onun yerine yapması, dış dünyanın tehlikeli olduğu mesajını vermesi çocukta okula uyumu güçleştirir. Okul Psikolojik Danışmanı ve bir terapist ile iletişimde olunmalıdır. Bu durumu okuldan kaçmadan farklı olduğunu ayırt edin ve çocuğu suçlamayın.
Çocuğunuzu dinleyin. Gerçekten ilgi ve içtenlikle onu anlamaya çalışın. Çocuğunuz size kendini açmayabilir. Ancak unutmayın korku ve kaygı duyduğu bir şeyler var ve bunlarla baş edemediği için okuldan kaçınıyor. Çocuğunuzun davranışları konusunda hassas olun ve ani değişimleri görmezden gelmeyin. Örneğin aniden bir akranından bahsetmeyi bırakması gibi. Ev ortamını düzenleyin. Sorun evden kaynaklanıyorsa çocuğa güvenli bir ev alanı sağlamak etkili olacaktır. Sınıf öğretmeni ile iş birliği içinde olmak da son derece etkili. Çocuğunuz hakkındaki endişelerinizi onunla paylaşın ve gözlemlerini dinleyin. Çocuk anneye bağımlı ise okula babasının götürmesini ya da bir servis ile gitmesini sağlayın. Anneden ayrılma okul bahçesinde olursa bu duygu ve okul eşleşebilir ve çocuk okula karşı daha da olumsuz tepkiler verebilir. Çocuğa boş zaman aktiviteleri ve hobiler kazandırın. Boş vakitlerini bu hobilerle geçirmesi ebeveyne bağımlılığı azaltabilir. Öğretmen çocuğun okulda ‘’bebek’’ gibi söylemlerle alay edilmesini engellemelidir. Öğretmen okulu sevilebilir bir yere getirmelidir. (Ödüller verilmesi, şefkat dolu öğretmen vb.) Oryantasyon çalışmaları oldukça etkilidir.
Çocuk okula başlamadan önce zaman zaman okula başlayacağı hatırlatılmalı çocuk aniden kendini okulda bulmamalıdır. Bazı çocuklar için okul ortamına dönüş ile heyecanlı ve mutlu iken bazıları içinse kaygı ve korku dolu olabilir. Özellikle de evin rahat ve konforlu alanına alışan çocuklar disiplin konusunda zorlanmalar yaşayabilir. Yaşanan salgının etkisiyle çocuklarda sürekli COVİD-19 ve hastalık konuşma eğilimi olabilir. Bunun yanında çocuklarda koronavirüse yakalanma korkusu ile okula gitmek istememe ya da aşırı telafi edici davranışlar görülebilir. Başparmak emme Yatak ıslatma Ebeveynlere bağımlı olmak Uyku bozuklukları İştahsızlık Karanlık korkusu Davranışlarda gerileme ve içe kapanıklık görülebileceğini belirtmiştir. Akademik başarısı yükselecek. Akranlarıyla ve öğretmenleriyle yakın ve güvene dayalı ilişkiler kuracak. Sosyal ilişkileri daha kaliteli olacaktır. Akranları tarafından sevilecek ve kabul edilecek. Okula uyum düzeyi yükseldikçe saldırganlık, -kaygılı olma, dışlanma, aşırı hareketlilik ve akran şiddetine maruz kalma durumları azalacaktır.